İnsan, bencillik zehirlenmesine düşmediği sürece en çok kendisini sevmeli bu hayatta. Çünkü etrafınızdaki insanlar içinizde ne yaşadığınızla değil, onlara ne yaşattığınızla daha çok ilgilenir ve gösteri bitince herkes gider. Yoksa siz böyle düşünmüyor musunuz? Peki geride kalan ömür zamanlarınıza baktığınızda başkaları adına çok düşünceli olmanız bugüne kadar size neler getirdi, sizden neler götürdü? Tanıdığınız veya hiç tanımadığınız insanlara içtenlikle iyilik yapmanın kötü bir şey olduğundan bahsetmiyorum ben, bilakis bu harikulade bir davranış olur ve yüksek erdem içerir. Benim kastettiğim insanın kendisiyle barışık olmama haliyle başlayıp, zamanla kendisine daha da uzak bir hale geliyor olmasına işaret etmek. “Kesinlikle kendinizi sevin, kendini sevmeyen insan kimseyi sevemez” türevi söylemlerle köpürtülmüş yüzlerce, belki binlerce içerik okumuş veya izlemişsinizdir, bunları da kastetmiyorum. Kendinizi olduğunuz gibi kabullenmek ve kendinize herkesten daha yakın durmanızdan bahsediyorum. Alacığınız kararları, atacağınız adımları önce kendinizin iyi hissetmesi için mi atıyorsunuz, yoksa anneniz, babanız, akrabalarınız, eşiniz, sevdikleriniz veya arkadaşlarınız için mi? Yapacağınız bir şeyin insanlar tarafından onaylanıyor ve kabul görüyor olması çok mu matah veya çok mu öncelikli sizin için? Eğer öyleyse bu durum size sürekli kendinizi diken üstünde hissettirir. Çünkü bu durum gösteriyor ki siz birileri tarafından onaylanmadıkça, birileri tarafından suni bir ilgi ve saygı görmedikçe içinizdeki yaşam sevinciniz örseleniyor demektir. Dağın tepesinde tomurcuklanan bir çiçek fidesinin sağlıklı olması için ya düzenli yağmur ya da yine düzenli olarak oraya insan eliyle taşınan bir suyla buluşma gereksinimi elzemdir. Bir dağın tepesine ellerinde kovayla bidonla su taşıyacak insanı her mevsim bulamaz çiçek. İnsan da tomurcuklanacağı bahara kavuşmayı bekleyen çiçekler misali sürekli kendisine iyi gelecek insanları bekleyerek ömrünü geçirmemeli. Çünkü insanları kendisine yakın tutmanın ve onlardan kendisini iyi hissettirmelerini istemenin de bir bedeli var. Dünyada gerçekleşen tüm tüketim hareketlerinin ardına daha dikkatli bakıldığında tüketicinin yani müşterinin ihtiyacı, ihtiyacı yoksa ihtiyaç yaratılması ve satılan ürüne/hizmete temas ettirilmesi üzerine bir kurgu vardır ve müşterilerin herhangi bir ürüne/hizmete temas etmesi için önce kendisine yapılacak sunumu dinlemeye tahammül etmesi gerekir. Satış sunumunu yapan marka, müşteri adayından o süreyi kazanınca satışın gerçekleşmesi için birçok satış ve pazarlama nosyonunu bir arada hareket ettirir ama en önemli ve değişmez hakikat şudur; müşteriler ürün veya hizmetle “şaşırdığı ve merak ettiği sürece” temas kurar. Evet, müşteriler ürünün/hizmetin cazibesi ve edinim ihtiyacı olup olmadığından önce alametifarikasını öğrenmek ve bununla ikna edilmelidir. Peki bir ürünü diğerlerinden ayıran, farklılaştıran temel şeyler nelerdir? Fiyatı veya fonksiyonel oluşu, hızı, gücü vs vs ürüne/hizmete dair bir sürü alt kırılımlı detay içeriyor. İnsan da kendisini diğer insanlara kabullendirme amacını, mevcut hayat amacının önüne koyduğu zaman yandı gülüm keten helva! Çünkü o andan itibaren bir mağazada veya dijital bir platformda satılan ürünler gibi müşterisini yani kendisine temas eden insanları etkilemek için sürekli şaşırtma ve onları heyecanladırma, merak ettirme güdüsüyle hareket etmeye başlar. Peki sizce tüm bunlar çok yorucu değil mi? Evet, konumuz satış yapmak olsaydı belki bu geçerli ve uygulanabilir bir yöntem olabilirdi ancak hayat satış yapmakla eşleştirilebilir mi? Mesela sizin hayat bu denli basit ve değersiz mi? Sıradan bir ürün kadar ucuz mu, öyle olabilir mi? Hayatınızı kaça satarsınız desem bana kızarsınız değil mi? Ama konuya böyle bakınca diğer insanları etkilemek ve onları müşterinize, takipçinize dönüştürmek yani sürekli sizi onaylamaları, size saygı duymaları için devamlı yüksek çaba göstermek bir nevi hayatta kalacağınız zamanlarınızın satışı demek değil midir? Bu sorunun yanıtını bence kendi kendinize verebilirsiniz, benim bilmeme gerek yok. Hemen peşinden tam zamanındır o en önemli soruyu yinelemenin; “başkaları adına kendinizden daha çok düşünceli olmanız, doğrudan kendinize, iç seslerinize değil de, etrafınızdaki insanların söylemlerine öncelikli olarak kulak kabartmanız bugüne kadar size neler getirdi ve sizden neler götürdü?” Eğer ki daha huzurlu, daha olgunlaşmış bir ruh ve dingin bir zihinle yaşayacağınız güzel ömür zamanlarınızı sizden götürmüş olabileceğini düşünüyorsunuz, karşılığında ne yada neler getirdiğinin pek bir önemi yok ama hayat sizin hayatınız, siz bililirsiniz elbette. Yapabiliyorsanız bence şimdi tam hesap zamanıdır! Kimse için değil, kendiniz için, çekin bakalım bir yekün çizgisi tüm yaşanmışlıklarınızın altına ve sorun kendinize; “kendinizi gerçekten ne kadar seviyorsunuz?”

Comentários