top of page

"Denklenemeyen hayat"

Serhat Kaya

Bir bileni olmalı bunca bilinmeyen ve

denklenemeyen hayatın diyorum ama yok, heyhat!


Tek başınayken hükmü az az olan, lakin takvim yaprağında kendisi gibi bir dolu günle toplaştığında kalabalık olmuş bir yıl daha bitiyor. Geçip gidenin, eksilenin hesabını tutayım diyorum, yeküne varmadan hesap şaşıyor. Coğrafyamın orta yerinde oturup, yorgun başımı sağa ya da sola çevirmem de bir farklılık ihtiva etmiyor çünkü her yer acı, her yön savaş, her dil kendi ağıtına ağlıyor ve her merkez kaosla bezeli artık.


Peki umutlara ne oldu?

Güzel günler, iyi zaman temennilerini çaput yapıp bağladığımız  kurakçıl otsu bitkiler arasındaki seyrek bodur ağaçlarımıza ne oldu? Yoksa yine bizim dilek ağacının en üstteki cılız dalları bile göğün ilk katına varmadan kökünden mi çürüdü? Neydi bizim bu boransız günü geçmeyen talihsizlik mevsimimizin bitmezliği?


Etraftaki bunca yağma, yıkım ve hır gür ne uğruna? Kimseye kalmayacağı aşikar olan cihanda hangi sarayın hangi tahtını kapmanın manasız kavgasıydı sürdürülen?


Sahi, nezakete ne oldu? Peki ya anlayışa, hoşgörüye? Ne ya da neler için vazgeçtik cümlesinden? Nereye varmak uğruna bu denli uzaklaştık insanlığımızdan? Yahu söylesenize bana; gırtlak gırtlağa verilen hangi kavga adil olmak uğruna? Hakkaniyetin pusulası şaşmış, incelik güçsüzlük sanılır olmuş, kimin sözü geçer akçe, kimin susu pahasız olmuş? Bir bileni olmalı bunca bilinmeyen ve denklenemeyen hayatın diyorum ama yok, heyhat!


Yanlışlarla yaz yaz defter doldu, sonu geldi, geliyor, bitecek dur artık karalama nedir bu ömür israfı diyorum, ona da civarın bilen geçineninde yanıt yok. Söylediklerimi duyan çok da, neredeyse anlayan hiç yok. Tutturmuşlar bozuk bir ezber “güçlü olan kazanır, kazanmak uğruna her yol mübahtır” lakırdıları gidiyor. İyi de kazanan ne kazanır? Masada pot büyürken, ahlak küçülmüyor mu? Sırtı yere gelenle, hep yek atan mı kaybedendir sence oyunda? Yoksa hiç oturmayan mı daha kazançlı bu hileli oyuna?


Etraf toz duman, ses ses üstüne binmiş, renk renk içine girmiş, rüyalar kabusa çalmış, yarınlar ise meçhul kere meçhul olmuş.


Bir an geliyor ve anladığım ama anlamaktan bir lahza bile hoşnut olmadığım tüm sözlerden ve seslerden kaçıp ezberimdeki en sessiz yerlere saklanayım diyorum ve hatıralar sokağındaki mazi apartmanına dalıyorum çaresiz. Zaten elimden ötesi de gelmiyor artık. Az biraz nefeslenince bilincimin üstüne çöken sis ve pus dinmese de dağılır gibi oluyor; yeniden göğe bakıyorum. Nazım’ın 62’de kaleme aldığı Yılbaşı ağacı şiiri yarım yamalak beliriveriyor aklımda;


“Benden sonra ölmesi gerekenler

benden önce ölüyor, ne iştir?

büyük harpler yüzünden ölüm

büsbütün şaşırdı sırayı.

Kamyonlar geçiyor

Antuzyastlar Caddesinin asfaltını sarsarak

Afişlerde 65 yılının dev sayıları;

kömür şu kadar ton,

petrol bu kadar, kumaş şu kadar metre.

Karlı bir meydanda bir yılbaşı ağacı,

Estonya türküleri söylüyor,

karanlık Gotik kulelerin arasında

ve fabrika bacalarıyla çevrili bir yılbaşı ağacı…”


Hepimize, tüm Dünya halklarına evrensel barış ve kardeşlik masasında yan yana ayrışmadan gelebileceğimiz zamanlarla dolu bir yeni yıl diliyorum, sevgi ve umutla.

🕊️ 



115 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
“Muamma”

“Muamma”

コメント


© 2012 - 2025 Tüm hakları saklıdır.

bottom of page